Kemoterapi denilince akla ilk gelen yan etkileri olur. Bu da çoğu hastayı korkutan hatta bazen tedavi reddine bile götüren bir süreçtir. Oysa yaşanan gelişmelerle bu değerli tedavinin yan etkileriyle başa çıkmak çok daha kolay.
Kanser hücreleri normal hücrelerden daha çok bölünür ve çoğalır. Kemoterapi de bu prensibe dayanarak geliştirilmiş bir tedavi yöntemidir. ‘İlaç tedavisi’ veya ‘kimyasal tedavi’ de denen kemoterapiyi anlamak için önce kanser hücrelerini anlamak gerekir. Dokular birbirine bağlanmış hücrelerden oluşur. Normal hücreler dokuyu oluştururken yan yana yapışarak bir bütün oluştururlar. Dokular organları, organlar da vücudu oluşturur. Kanser bu hücrelerden kaynaklı bir bozukluktur. Hücreler yaşlandığında ya da bozularak öldüğünde buna ‘fizyolojik ölüm’ deriz. Ölen hücrelerin yerini, yenisi doldurur.
Genellikle bu zamanlarda, hücreler yer değiştirirken yani yerlerine yenisi gelirken, bir hücre mutasyon kazanır veya ilave faktörlerle zaten doğuştan olan mutasyon ortaya çıkar. Bu hücre normalden daha fazla çoğalmaya başlar. Bunu kontrol eden mekanizmayı da bu sırada bozar. Vücut anormal çoğalan hücreleri bloke etmeye çalışsa da eğer bu blokaj sistemi de bozulmuşsa, hücreler öncelikle normalden fazla çoğalmaya başlar.
Bu çoğalmalar sırasında zaten bozuk olan genlerde ilave bozukluklar da ortaya çıkar ve buna bağlı olarak hücrelerin yan yana yapışma özelliği kaybolur. Hücreleri bir yumak olarak düşünürsek, sağlam bir yumakken koparak sağa sola saçılırlar. Bu saçılan bölümler kimi zaman vücut dokusuna dökülür, kimi zaman kana karışır, kimi zaman da lenf sistemine karışarak bir başka yere gidip saklanarak bir süre sonra orada kendine yeni bir yaşam ortamı hazırlar ve çoğalmaya başlar, yumrular oluştururlar. İşte kanser de böylece oluşmuş olur.
Çoğalan hücreler yok edilir
Klasik tedaviler bu çoğalan ya da çoğalma aşamasında olan hücreleri bloke etmeye çalışır. Dolayısıyla kendisini bloke etmiş, donmuş, 3-5 ay uykuya yatmış hücreleri etkilemez. Kemoterapideki en büyük problem de bu durumdur. Bu hücreler çoğu zaman vücut mekanizması tarafından yok edilir ama bazı hücreler kaçıp kurtulabilir. Gidip başka bir yere yerleşen bu hücreler bir süre sonra (3-6-12 ay gibi) yeniden canlanmaya başlar. İşte klasik kemoterapi bu çoğalan hücreleri yok etmeye çalışır.
50 yıllık geçmişi var
Çoğalan hücreleri etkileyen ve 50 yıllık bir mazisi olan kemoterapi tedavisinde yıllar içinde aşamalar kaydedildi. Kanserin çoğalma süreleri göz önüne alınarak birleştirilmiş ilaçlarla klasik kemoterapi şemaları ortaya çıktı. Kemoterapide 40-50 yıldır denene denene hangi ilaçların hangi hastalık grubuna iyi geldiği bulundu. Konuyla ilgili çalışmalar da hala sürüyor. Bilinen 3-4 ilaç ve bunların kombinasyonları var. Biz bunları hazır olarak uygularız. İlaçlar, hastanın yaşına, böbrek ve kalp fonksiyonlarına göre seçilir, özetle yıllardır hazırlanmış ve ispatlanmış tedavi yöntemleri uygulanır, bunlara da kemoterapi protokolleri denilir.
Bu protokollerin yanı sıra hekim tecrübesine ve hastanın durumuna göre ilaçlar verilir. Kemoterapilerin uygulama sıklığı ve süresi kanserin türüne, geliştirilmiş olan tedavinin etkilerine, ilacın formülüne ve vücut üzerindeki yan etkilerin kalkma ve kan hücrelerinin toparlanma zamanlarına göre ayarlanır. Klasik kemoterapiler daha çok serumla verilse de tabletle verilen tipleri de bulunur. tablet tedavileri her gün uygulanabilir ancak serumla verilenler 3-4 haftalık sıklıklarla tekrarlanır. 3-4 haftaya denk gelen sürelere bir kür denir ve bu kürler ortalama altı ay kadar uygulanır.
Her kanser türünde etkili
Hemen hemen her kanser türünde kullanılan kemoterapi tedavisinin etki oranları farklı olur. Çoğu zaman hastanın yaşam süresini uzatmak hedef alınır. Kür sağlanabilen kanser türlerinde (testis, yumurtalık kanserlerinin bir bölümü, akciğer kanserlerinin bir bölümü, lenfoma, lösemi) ise hasta artık hastalıksız yaşayabilir. Diğerlerinde ise amaç hastanın yaşam süresini uzatmaktır.
Klasik kemoterapinin kullanım alanları
Adjuvan tedavi: Hala solid olan tümörlerde ilk tedavi ameliyattır. Cerrahi ile doku çıkarıldığı takdirde eğer başka bir yerde hastalık yoksa, hasta kurtulmuş demektir. Bu aşamada, örneğin meme, kalın bağırsak, mide, akciğer ve yumurtalık tümörlerinde tümör çıkarılmış olduğu halde tümörün tekrarladığı görülmüştür. tümör büyükse ve etrafına yayılmışsa, çıkarılmış olsa dahi başka yerlerde görülme olasılığı çok yüksektir. Bu durumlarda ilave ilaçlar verilir. İlave ilaçlara adjuvan tedavi denilir, bu yardımcı tedavi/yardımcı kemoterapi anlamına gelir. tümör çıkarıldığı takdirde geride kalan hücrelerde fazlaca bir çoğalma isteği; yani kökeni kaybolmuş olan tümörde daha fazla bir üreme isteği oluşur. Bunlar görülmeyen, klasik yöntemlerle farkına varılmayan hücrelerdir. adjuvan tedavi ile bu hücreleri yok ederek tekrarlama riski de azaltılmaya çalışılır.
Önleyici, tedbir alıcı bu tedaviye adjuvan kemoterapi denilir. Bu tedavi yumurtalık tümörlerinde, kalın bağırsak tümörlerinde, mide tümörlerinde, akciğer tümörlerinde, baş boyun tümörlerinde, testis tümörlerinde sıkça kullandığımız bir yöntemdir. Birçok tümörde cerrahi işlem sonrası adjuvan tedavi kullanılır.
Neoadjuvan tedavi: Hasta cerrahi işleme çok uygun değilse, temiz bir ameliyat yapma imkanı yoksa, yani; tümörü etrafıyla beraber temizleyip yok etmek mümkün değilse duyarlı tümörlere kemoterapi verilir. Böylece tümör küçültülüp ameliyata hazır hale getirilir. Buna neoadjuvan tedavi ya da primer kemoterapi denilir. Burada amaç tümörü küçültüp ameliyata hazır hale getirmektir. Bu tedavi en sık meme tümöründe, yumurtalık tümörlerinde, bazen de akciğer ve baş-boyun tümörlerinde kullanılır. primer tedavi ayrıca, ameliyatın artık mümkün olmadığı ve kanserin çok yayıldığı hastalarda, hastanın ömrünü biraz olsun uzatmak amacıyla da kullanılabilir.
Kemoterapi mutlaka önerilir
Eğer bir hastalık tedaviye çok iyi cevap veriyorsa, hastanın yaşı ne olursa olsun tedavi vermek için kendisini zorlamak gereklidir. Hastalık iyi bir cins ve tedaviye cevap verecekse hastanın yaşı ve kondisyonu ne olursa olsun, onu tedaviye zorlarız. riskli dahi olsa bunu öneririz. Kemoterapi vermenin bazı şartları vardır. Her hastaya kemoterapi vermeyiz. Hastanın komada olmaması, hayati fonksiyonlarının yerinde olması gereklidir. tansiyonu, nabzı, ateşi, kan değerleri, biyokimya değerleri, böbrek fonksiyonları, karaciğer fonksiyonları, kalbi normal çalışmalı, performansı iyi olmalıdır. Bunlar sağlanamıyorsa, hastanın durumu artık kötüyse ve kemoterapiden bir mucize beklenmiyorsa, kemoterapi verilmeyebilir. Çünkü artık hastaya ilaçlarla yarar değil, zarar verebilirsiniz. Bunun dışında her hastaya yaşı ve cinsiyeti ne olursa olsun kemoterapiyi öneririz. Hasta ve hasta yakınları ile fayda zarar ilişkilerini konuşuruz. Onay aldıktan sonra da kemoterapi veririz. tedaviler ileriki yaşlarda özellikle yüksek tansiyonlu hastalar, kalp hastaları, böbrek fonksiyonlarında sorun olan yani kansere yandaş hastalıkları olan hastalarda daha fazla sorun olabilir.
Kemoterapinin yan etkilerini gidermeye yönelik çok çalışma yapıldı ve bu konuda birçok aşama kaydedildi. İlaçlarla ilgili araştırmalar da yapılıyor ancak kemoterapiye yönelik gelişmeler artık hedefe yönelik ilaçlarla kıyaslanmayacak kadar az.
Yan etkilerin yüzde 90’ı geçici
Kemoterapi gören hastalar öncelikle telaşa kapılmamalı. Kemoterapi korkulacak bir şey değil artık. Kemoterapiden korkulan şey aslında yan etkilerdi. eskiden çok daha zordu ama giderek iyileşti, yan etkilerle baş etmek çok daha kolaylaştı. Kemoterapinin bulantı, kan düşüklüğü, enfeksiyona yatkınlık, bağırsak problemleri, ağız yaraları, saç dökülmesi, el ve ayaklarda uyuşukluk gibi yan etkileri olabilir.
Kemoterapi sonrası bulantı ve kusma görülebilir, bunun için hastaların mutlaka doktoruyla veya bir diyetisyenle ne zaman ne yiyeceğini konuşması gerekir. Kemoterapinin etkilerinin kaldığı ilk günlerde hastaların daha hafif daha sonra protein içeren gıdalarla beslenmelerini isteriz. Şeker ile ilgili çokça iddia edilen şey biraz da magazinseldir. Bununla alakalı kanıtlanmış bir şey yoktur; özelikle de kanser konusunda. İhtiyaç halinde normal şekilde şeker tüketilebilir. Meyve, sebze, proteinli gıdalar tüketilebilir. Bolca su içilebilir. ama özellikle ilk iki gün hatta beş güne kadar bulantı olabilir. Bulantı bazen gerçekten ciddi bir sorun olabilir. Hastalar bulantı ilaçlarını ihmal etmemelidir.
Bağışıklık sistemi zayıflar
Bir diğer ciddi yan etki, kemoterapinin çoğalan hücreleri etkilemesidir. Kemoterapi ilaçları kemik iliğini baskıladığı için kemik iliğinden yapılan kan hücreleri azalır. En çok etkilenen de beyaz kan hücreleridir. Beyaz kan hücreleri vücudumuzda enfeksiyonlarla savaşır, bu yüzden enfeksiyonlara karşı dikkatli olmak gerekir. Hastalar özellikle kış aylarında öksüren, hapşıran insanlarla bir araya gelmemeliler. Ancak normal hayatlarını da fazla kısıtlamamalılar. Açık, güneşli havalarda yürüyebilirler. İsterlerse kalabalık ortamlarda, hastane ortamlarında, enfeksiyon görülebilecek çevrelerde maske takabilirler.
Nadiren kanda trombosit düşebilir ve kanamaya eğilim olabilir. Morluklar, burun kanaması, diş eti kanaması gibi durumlarda mutlaka hekime başvurulmalıdır. Kan sayımlarını da tekrar tekrar yaptırmak gerekir. Kan düşüklüğüne dikkat edilmeli, buna bağlı enfeksiyondan korunulmalı ve kanama için dikkatli olunmalıdır. Kansızlığa bağlı halsizlik olabilir. Kan ilaçlarıyla veya kan vererek bu sorun giderilebilir.
Dökülen saçlar tekrar çıkar
Kemoterapi sırasında görülen bir diğer durum ise bağırsak problemleri ve ağız yaraları olabilir. ağız yaraları için yumuşak uçlu diş fırçaları, karbonatlı gargara; ishal için ise elektrolitlerin yerine konması için sulu diyetler öneririz. Özellikle kadınlarda saç dökülmesi sıklıkla görülür. Bu nedenle kadın hastaların tedavi sırasında saçlarını kısaltması önerilir. Tedavi bittikten sonra saçlar yeniden uzamaya başlar. Ayrıca cilt döküntüleri ya da tırnaklarda bazen kırılmalar olabilir. Bazı ilaçlar ise el ve ayakta uyuşukluk yapabilir. Kısırlık da kemoterapinin yan etkilerindendir. Doğurgan, üretken yaşta olan kadın ve erkeklerde eğer doğum düşünülüyorsa, gerekirse sperm bankacılığı ya da yumurtalıkların saklanması yöntemleri hakkında mutlaka hekimle konuşulması gerekir. Bu yan etkilerin yüzde doksanının geçici olduğu unutulmamalıdır.