Trombositler (plateletler ya da kan pulcukları), vücudumuzdaki hasarlı olan dokuların onarımını ve doğal hallerine dönmelerini sağlamak için gerekli olan ‘büyüme faktörlerini’ yapısında barındıran kan bileşenleridir. Trombositlerin sağaltıcı gücü, 1970’li yıllarda çalışılmaya başlandı ve bu konudaki araştırmalar giderek arttı. Trombositlerin barındırdığı büyüme faktörleri, epitel, kemik ve bağ dokusu hücrelerinin çoğalması ve farklılaşmalarında etkili oluyor. Bu özellikleri nedeniyle kozmetik dermatolojide de giderek yaygınlaşan şekilde kullanılıyor. En sık kullanım alanları arasında kadın ve erkeklerde görülen saç dökülmeleri ile yüz ve boyun dekoltesine yaşlanmayı önleyici, gençleştirici amaçlı uygulamalar sayılabilir.
Plateletten zengin plazma (Platelet Rich Plasma-PRP) işlemi, kişiden alınan yaklaşık 13-15 cc kanın, özel bir tüpe konularak, santrifüj edildikten sonra elde edilen plateletten zengin plazma kısmının, yine aynı kişiye enjeksiyon yoluyla geri verilmesi işlemidir. Bu işlemde amaç, bölgeye kan dolaşımıyla taşınabileceğinden daha fazla sayıda trombositi ve içeriğinde bulunan büyüme faktörünü dokuya ulaştırabilmektir.
PRP ile saç dökülmesi tedavisi
Saç dökülmesi pek çok kişinin yaşayabildiği ve sık rastlanan sorunlardan... Pek çok farklı sebebi olabilen saç dökülmelerinde önce detaylı bir muayene ve sonrasında yapılacak tetkikler sonucu ile hastalara farklı tedavi alternatifleri sunulabiliyor. PRP’de özellikle erken dönem erkek tipi saç dökülmesinde ve diffüz alopesi olarak isimlendirilen yaygın saç dökülmelerinde kullanılabiliyor. Saçlı deri PRP uygulamaları, genellikle ince iğneler aracılığı ile yapılıyor. Yani elde edilen serum, özellikle saçta seyrelme izlenen alanda belirli aralıklarla cilt altına veriliyor. PRP saç dökülmesinde tek başına kullanılabileceği gibi, saç mezoterapisi ile beraber de kullanılabiliyor. Ayrıca saç ekimi öncesinde ve sonrasında da destek tedavi olarak uygulanabiliyor.
PRP ile cilt gençleştirme
PRP tedavisi cilt gençleştirmede de kullanılabilen bir yöntem. İnsan derisi iki şekilde yaşlanıyor. Birincisi, iç yaşlanma denen ve zamanla metabolizmadaki değişikliklere bağlı olacak şekilde kademeli bir düşüş ve genellikle genetik faktörlere bağlı oluyor. İkinci yaşlanma sebebi ise dış yaşlanma olarak bilinen ve çevresel zararlı etmenlerin birikici etkisine bağlı yaşlanması ki bunların başlıcaları sigara, güneş ışınları ve kimyasal maruziyeti. İnce kırışıklıklar ve lekelenmeler şeklinde başlayan süreç giderek daha belirgin hale geliyor. Bu süreci tersine çevirmek, özellikle ileri olgularda çoğu zaman oldukça güç.
Öncelikle sigara içmemek, güneşten korunmak gibi engelleyebileceğimiz faktörleri engellemek, sonrasında da oluşmuş harabiyeti geriye döndürmeye yönelik işlemlerin uygulanması gençleştirmenin temelini oluşturuyor. Çoğu gençleştirme uygulamalarında hedef, yara iyileştirme mekanizmalarını devreye sokarak ihtiyacı olan bölgelere bu özel hücrelerin göçünü sağlamak ve büyüme faktörlerinin etkisiyle iyileştirme sürecini başlatmak oluyor. PRP de işte bu işlemler arasında sayılıyor.
Yüz ve boyun bölgesine PRP uygulanması, cildin kendi trombositleri ile uyarılması sonucu parlak bir görünüme kavuşması ve daha sağlıklı görünüm elde etmesine yardımcı oluyor. Yüz ve boyun uygulamaları ince iğnelerle ya da mezoterapi tabancası ile yapılabiliyor. Ayrıca ‘derma-roller’ denilen ve ciltte küçük ve milimetrik kuyucuklar açan bir alet kullanımı sonrasında da PRP uygulaması yapılabiliyor. Bu da etkin ve konforlu bir yöntem. PRP uygulamalarından etkin bir sonuç elde etmek için için 2-4 hafta aralarla, 4-5 seans uygulama gerekiyor. Seanslar tamamlandıktan sonra da idame şeklinde ve daha seyrek uygulamalar yapılabiliyor. Kişinin kendi kanı uygulandığı için alerji riski bulunmayan bu yöntemde sonuç dokunun uyarılması sonucu sağlandığı için etkinlik cilt altı dolgu maddeleri uygulamalarındaki gibi sınırlı süre değil, daha uzun oluyor. Yıllık hatırlatmalar çoğu zaman tercih ediliyor. İşlem sonrasında enjeksiyon yapılan yerlerde bölgesel kızarıklık, morarma ve ödem izlenebiliyor. Bu durumlar genellikle hastanın işe gitmesini ya da günlük hayatını etkileyecek seviyede olmayıp kendiliğinden zaman içerisinde geriliyor.
Kimler PRP yaptıramaz?
Bazı hastalarda PRP uygulaması yapılamıyor. Hastanın kan sayımında tespit edilen trombosit düşüklüğü varsa, karaciğer hastalarında, kanser hastalarında, gebelik ve emzirme döneminde ve akut enfeksiyonlar sırasında PRP yapılamıyor. PRP medikal bir işlem olduğundan, işlem öncesinde hastanın değerlendirilmesi ve gerekli tetkiklerden sonra işlemin yapılması önemli. PRP tüpleri de özel tüpler ve işlem, ancak doğru tüpte doğru teknikle yapılırsa güvenli oluyor. Özel tüplerle ve doğru teknikle yapılmayan kan alma ve santrifüj işlemi sonrasında enjeksiyonlar ile işlem başarısız olabiliyor hatta ciltte enfeksiyonların gelişmesine sebep olabiliyor