Tedavisinde birçok gelişme olmasına rağmen kanser hala en çok korkulan hastalık. Bu durum kanser hastalarının depresyon ve anksiyete bozuklukları başta olmak üzere birçok psikolojik sorunla yüz yüze gelmelerine neden oluyor.
Kanser hastalarına ailelerinin, çevrenin ve sağlık personelinin çok ciddi desteği gerekiyor, özellikle de ilk tanı konulduğunda. Çünkü genellikle hastalık önceden bazı belirtiler verse de hiç kimse kendinde kanser olduğu inancını taşımıyor. Şüphelense bile bu hep uzakta bir tanı ya da ‘başkalarının hastalığı’ olarak düşünülüyor. ne zaman ki tanı konuyor, o zaman ‘akut stres reaksiyon’ dediğimiz ilk şokla birlikte birtakım semptomlar da ortaya çıkmaya başlıyor. Kişi o zamandan itibaren ciddi bir destek ihtiyacı içine giriyor. Bunu sözel olarak çok fazla dile getirmese, davranışlarıyla belirtmese de kanser hastalarına destek olunması önemli.
Tedavisinde çok çeşitli gelişmeler olmasına rağmen, kanser en çok korkulan hastalık. Hakkında hala bilmediğimiz çok şey var, süreci tam olarak tanımlayabilmek mümkün olmayabiliyor. Tedavi süreci birçok yan etkisi ve ağırlığı nedeniyle yaşam kalitesini ciddi oranda etkiliyor. Hastanın, tedavi sürecinin sonrasındaki iş gücü kayıpları ve yaşam kalitesindeki azalma nedeniyle de desteğe ihtiyacı oluyor. Ailenin yanı sıra sağlık personelinin de hastaya empatiyle yaklaşması, duygularını çok iyi anlamaya çalışması gerekiyor. Doğru bilgilendirme de bu noktada çok büyük önem kazanıyor. Hastalık süreciyle ve ilaçların yan etkileriyle ilgili bilgilendirmenin kişiye ve ailesine çok net yapılması gerekiyor.
Depresyon ilk sırada
Birçok kanser vakası üzerinde yapılan çalışmalarda depresyonun yaygınlığının %3-4’lerden %60’lara kadar çıktığı, anksiyete ve uyum bozukluklarının da çok yaygın olduğu gösteriliyor. İlk şok evresinde psikiyatrik semptomlar ortaya çıkmıyor çünkü hastalar da yakınları da daha çok hastalığın tedavisi için arayışa giriyor. Ne zaman ki tedavi süreçleri başlıyor ve ilaçlar kullanılıyor; bu ilaçların da birtakım yan etkileri ortaya çıkıyor, depresyon görülme ihtimali de artıyor. İlaçların fiziksel birtakım yan etkilerine bağlı depresif semptomlar ortaya çıkabiliyor. Sonraki aşamalarda da depresyon biraz daha ön planda olabiliyor.
Depresyon direnci düşürüyor
İyi düşünmenin hastalığa olumlu etkileri vardır. Hasta bu şekilde tedaviye uyum gösterir. Tedavi olmak, iyi olmak istemek hastayı tedaviyle bir etkileşim içerisine sokar. depresif ruh hali ise bu uyumu bozar. Depresif kişi tedaviyi reddedebilir, durum yeme içme reddine kadar gidebilir. Depresyonun en önemli semptomları isteksizlik, keyifsizlik, moralsizliktir. Buna iştahsızlık ve uyku bozuklukları da eşlik edebilir. Tahammülsüzlükler artar. Bir süre sonra vücudun direnci fiziksel olarak da kırılmaya başlar.
Kemoterapi sürecinde sağlıklı beslenemiyor olmak direnci düşürür. direncin düşmesi ortaya çıkabilecek birçok yan etkiyi kolaylaştırır. Yani doğrudan olmasa da dolaylı yoldan kişinin yaşadığı psikolojik sıkıntılar tedavi gördüğü kanserle ilişkili birçok olumsuz gidişe yol açabilir. işte bu nedenle yatış süreleri uzar. enfeksiyonlar ortaya çıkabilir. Kişiler tedaviden yeterince fayda görememeye başlayabilir. Yaşam kalitesi daha da düşebilir. iyi beslenemeyen, rahat uyuyamayan, çok ciddi tahammülsüzlük içinde olan kişinin toparlanma süreci de daha zor olur.
Gençlerin ve kadınların ihtiyacı daha fazla
Kanser tedavisi, sadece tedaviyi yürüten ya da tanıyı koyan hekimle götürülebilecek bir süreç değil. Tedavide multi-disipliner, yani birçok branşın bir arada ilerlediği bir yaklaşım daha doğru olacaktır. Tedavinin içine kişinin kendisi, yakınları, tedavisini takip eden hekim girdiği gibi, bu ekibin içinde bir psikiyatrist, psikolog ya da klinik psikolog olması da uygun olur. Özellikle daha önceden psikiyatrik bir tanısı olan, bir depresyon atağı geçirmiş ya da anksiyete bozukluğu gibi başka bir atak geçirmiş olanlarda, genç yaşta tanı alanlarda ve kadınlarda durum daha risklidir ve onlara kesinlikle psikolojik destek öneririz. aslında her tanı başlı başına bir vakadır. Herkesin bu dönemde desteğe ihtiyacı vardır. en basitinden, nezle-grip olduğumuzda bile vücudumuzun direnci düşer ve duygusal anlamda daha kırılgan ve alıngan hale geliriz. Kanser gibi daha kronik, takip gerektiren ve uzun tedavi süreçleri olan hastalıklarda bu alınganlıklar ve kırılganlıklar daha çok artabilir, daha çok destek alma ihtiyacı ortaya çıkabilir.
Tedaviyi hızlandırır
Kanser hastalarında en sık görülen psikiyatrik hastalıklardan biri olan depresyonun tanısı zamanında konmaz ve kanser tedavisine uygun bir şekilde başlanmazsa bu durum kişinin tedaviye uyumunu, yaşam kalitesini ve tedaviden faydalanmasını etkiler. Tedavi edilmeyen depresyonlar kanser hastalığının ilerleme hızını artırdığı gibi seyrinin de daha kötüye gitmesini kolaylaştırır. Hastanın tedaviyle uyumu bozulunca vücut bütünlüğü de (hem fiziksel hem de ruhsal olarak) bozulur ve hastanede yatış süreçleri de uzar.
Hasta yakını da zorlanıyor
Kanser hastalığı sadece hastayı değil, hasta yakınlarını da etkiler; onlar da psikolojik desteğe ihtiyaç duyar. Tanı konulan kişi anneleri, eşleri, babaları ya da çocukları; yani en yakınları olunca, birçok anlamda hayatlarının bütünlüğü bozulmuş olur. Tedavi süreçleri sadece hastanede kalan ya da ameliyat olan kişiyi değil, birçok insanın hayatını her anlamda; yaşam kalitesi, işlevsellik ve işleri sürdürmek gibi açılardan ve duygusal anlamda etkiler. Bu yüzden de zaman zaman roller değişebilir. anneler çocuklaşabilir, çocuklar anne yerine geçmek zorunda kalabilir. eşler şimdiye kadar hiç almadığı sorumlulukları yüklenir. Tüm bunlarla baş etmek elbette zorlaşabilir. Psikolojik destek almak, hastalığın seyrini, tanımını, adını ya da yakınınızın hissettiği sıkıntıyı değiştirmese de sizin ona desteğinizi ve durumla baş etmenizi kolaylaştırır. Bu da yaşam kalitesi anlamında hem hasta hem de hasta yakınları açısından oldukça faydalı olur.
Hasta tedaviyi istemeli
Kanser hastalarında görülen psikolojik rahatsızlıkların tedavisinde tek başına ilaç ya da tek başında psikoterapi desteği değil, her ikisinin birlikte uygulanması gerekir. Önümüzde bir depresyon süreci varken, işin içine bir de ciddi anlamda yan etkiler, ortam değişiklikleri, hastane kalış süreçleri de girince ilaç desteği vermek şart olur.
Hastalıkla ilgili kabullenme süreci, kaygılar ve ölüm korkusu da sürece eklenince ilaca ek olarak psikoterapi yöntemleriyle de çalışılması gerekir. Hastalık izin verdiği ve ilaç yan etkileri ile tedavi süreçleri uygun olduğu sürece; düzenli takiple, ilaç ve psikoterapi desteğiyle kanser hastaları tedavi edilebilir. Burada belirleyici faktör ise hastanın da tedaviyi gerçekten istemesidir.