Kalp krizi (myokard enfarktüsü), koroner arterler olarak bilinen kalbi besleyen damarların tıkanması sonucu, kalp dokusunun (myokardın) hasarı ile sonuçlanan klinik tablodur. Kalp krizi halen tüm dünyada ve Türkiye'de görülen ölümlerin en sık sebebidir. Türkiye'de her yıl yaklaşık 200 bin kişi hayatını kalp krizi nedeniyle kaybetmektedir. Bu sayı maalesef beslenme alışkanlıklarının bozulması, obezite oranının artması, sigara kullanımı, çevresel stres faktörlerinin fazlalığı, hava kirliliği gibi sebeplerle her yıl artmaktadır.
Peki, kalp krizini önlemenin yolları nelerdir?
- Sigaranın bırakılması
Sigara, endotel olarak bilinen damarın iç yüzeyine hasar verir, ayrıca kanın akışkanlığını azaltır yani kanda pıhtılaşmayı artırır. Bozulmuş bir endotelde, pıhtılaşmanın da artması ile beraber damarın tıkanma riski çok daha fazla olur. Sigara ayrıca hem tansiyonu yükselterek hem de damarlarda büzülmeye (vasospazma) sebep olarak yine endotel hasarına katkıda bulunur. Sigara kullanan hastalardaki damar sertliği çok daha yaygındır, bacak damar tıkanıklıkları da hemen hemen neredeyse sadece sigara içen hastalarda görülür. Ayrıca sigaranın kanser fizyopatolojisindeki yerini de unutmamak gerekir. Vücutta görülen tüm kanserlerin sebepleri arasında maalesef sigara mevcuttur.
- Kan basıncı kontrolü
Damarın içindeki basınç, tansiyon olarak tanımlanır. Tansiyon ne kadar yüksekse damar iç yüzeyine olan travma o kadar fazladır. O yüzden kan basıncı yani tansiyon mutlaka normal sınırlarda tutulmalıdır. Hipertansiyon tanımı 130/80 mmhg üzeri değerleri ifade eder. Burada unutulmaması gereken konu, hem büyük hem de küçük tansiyonun normal sınırlarda olması gerekliliğidir. Bir değerin bile yüksek olması, hipertansiyon tanımı için yeterlidir. Hastadan hastaya değişmekle beraber genellikle 135/85 mmhg üzeri değerlerde medikal tedavi gerekliliği vardır. Hayat tarzı değişikliği de tansiyon kontrolünde çok etkindir. Tuzsuz diyet, düzenli egzersiz, kilo kontrolü de kan basıncı kontrolünde özellikle genç hastalarda medikal tedavi kadar etkin olabilir. Tansiyonla ilgili olarak unutulmaması gereken önemli bir nokta da, hipertansiyonun genellikle klinik şikayet yaratmadığıdır. O yüzden herhangi bir şikayet olmadığı halde ayda bir kez de olsa mutlaka tansiyon ölçümü yapılmalı, 130/80 mmhg üzeri durumlarda bir doktora başvurulmalıdır.
- Diyabetle mücadele
Diyabet, halk arasında bilinen adıyla şeker hastalığı, kalp damar tıkanıklıklarının en sık sebeplerinden biridir. Kandaki fazla şeker damar iç yüzeyinde birikerek damar sertliğine sebep olur. Dengesiz beslenme, obezite, sedanter ve stresli hayat gibi olumsuz durumlardan dolayı şeker hastalığının görülme sıklığı her geçen gün artmakta ve maalesef daha erken yaşlarda görülmektedir. Diyabetten korunmadaki en etkin yol, dengeli beslenme ve egzersiz alışkanlığının edinilmesidir. Şeker hastalığı da hipertansiyon gibi sinsi seyreder, hastalığın erken evrelerinde hiç şikayet olmayabilir. Bu da tanıda gecikmelere sebep olur. Bu nedenle mutlaka belli periyotlarla doktor kontrolü yapılmalı, hastalığın uç organ hasarı oluşturmadan tanı ve tedavisi sağlanmalıdır.
- Kolestrol kontrolü
Vücutta üretilebilen veya dışardan gıdalarla alınabilen bir madde olan kolesterol, vücut için gereklidir. Örneğin pekçok hormon sentezinde kolestrol kullanılır. Ancak kolestrolün fazlası, damar duvarında birikerek damar sertliği oluşumunu başlatan ana sebeptir. O yüzden “azı karar çoğu zarar” ifadesi kolestrol için uygun bir tanımdır. Kötü olarak bilinen LDL kolestrol ve iyi olarak bilinen HDL kolestrol olmak üzere iki tür kolesterol vardır. Damar sertliği yapan LDL kolestroldür. Normal değeri 130 mg/dl altıdır. Kolestrolün ilaç tedavi gerekliliği hastanın kalp damar hastalığı risk faktörlerine ve kan kolestrol seviyesine göre değişir. Yani kolestrol ilaç tedavileri bireysel tedavilerdir. Hastanın damar yapısına veya risk faktörlerine göre agresif ilaç tedavisi verilebileceği gibi ilaçsız takipte yapılabilir.
- Kilo kontrolü
Obezite, kalp damar hastalıklarının önemli risk faktörlerinden biridir. Toplumumuzda maalesef dengesiz beslenme, sedander (hareketsiz) ve stresli hayat gibi durumlardan dolayı her geçen gün obezitenin görülme sıklığı artmaktadır. Tanısı “vücut kitle indeksi”i hesaplaması ile konur. Bu değerin 30’un üzerinde olması obezite, 40’ın üzerinde olmasıda morbid (ölümcül) obezite olarak tanımlanır. Obeziteyle mücadelenin temeli düzenli egzersiz ve dengeli beslenmedir. Düzenli yürüyüş yapmayı, az yemeyi alışkanlık haline getirmeliyiz. Yeme alışkanlıkları için başlangıçta diyetisyen önerisi alınabilir. Buna rağmen kilo veremeyen hastalarda yeni kullanıma giren ancak kısa dönemde çok başarılı olan medikal tedaviler de mevcuttur. Bu yüzden doktor önerileri de alınabilir. Egzersiz, diyet ve medikal tedaviye rağmen hala kilo veremeyen hastalarda bariatrik cerrahilerde düşünülmelidir. Ama cerrahi tedavi hiç bir zaman çözüm olarak görülmemelidir; yeme alışkanlığını değiştiremeyen hastalarda cerrahi sonrası tekrar kilo alındığı unutmamalıdır.
Vücut kitle indeksi kadar göbek çevresi de önemlidir. Göbek çevresi iç organ yağlanması ile paraleldir. Yağlanma tipi, cinsiyete göre değişmektedir. Erkekler genellikle elma tipi olarak bilinen göbek çevresine, kadınlar ise armut tipi olarak bilinen basen çevresine kilo alırlar. İdeal bel çevresi; erkekler için 102 cm, kadınlar için ise 90 cm altıdır.
- Sağlıklı beslenme
Zamana karşı yarıştığımız bu dönemde maalesef fastfood tarzı beslenme alışkanlı da her geçen gün artmaktadır. Hayvansal yağ oranları yüksek, yüksek kalorili, raf ömrünün uzatılması için katkı maddeli ve tuz içeriği yüksek bu ürünlerin aşırı tüketilmesi durumunda beklendiği gibi obezite, hipertansiyon, kolestrol, diyabet gibi hastalıkların da artması sürpriz değildir. Fastfood tarzı beslenme; kalp damar sağlığı kadar mide-bağırsak sistemi hastalıkları, kanser gibi pekçok hastalığında oluşmasına sebep olmaktadır. Alkol kullanımı da içerdiği şeker dolayısıyla obezite ve şeker hastalığına sebep olabilmektedir. Alkol aynı zamanda vücudun sıvı yükünü artırarak kalp yetmezliğinin kötüleşmesine ve çarpıntılara yol açabilir.
Akdeniz usulü beslenme; zeytinyağı kalp damar hastalıklarından korunmanın anahtarlarından biridir. Antioksidan etkisi ile damar sertliğini azaltır, unsatüre (doymamış) yağ olduğu için kolestrolü düşürücü etkisi vardır. Beslenmede; besin değeri yüksek, lifsel yapıda, omega 3 içerikli, düşük karbonhidratlı gıdalar tercih edilmelidir.
- Düzenli egzersiz
Mutlaka günlük 45-60 dakika süreli egzersiz yapmalıyız. Egzersiz yapmak, kan basıncı kontrolü sağlayarak şeker ve kolestrol düzeylerinin düşürerek, kilo kontrolü sağlayarak azaltarak kalp damar hastalıklarından korunmamızı sağlar. Egzersiz mümkünse her gün yapılmalıdır. Kas gücüne dayalı sporlardan ziyade tempolu yürüyüş, yavaş tempo koşu, bisiklet veya yüzme gibi aerobik egzersizler tercih edilmelidir. Yapılan egzersizlerde nabzın yükselmesi, hafif terleme sağlanmalı, alışveriş gezisi şeklinde olmamalıdır. Yürüyüş sırasında birlikte yürüdüğümüz kişiyle rahat konuşabilmemiz tempomuzun yetersiz olduğu anlamına gelir. Koruyucu hekimlik anlamında, günlük bir saat yürüyüş yapmak hekiminizin size vereceği reçeteden çok daha fazla faydalı olabilir.
- Düzenli hekim kontrolü
Kalp krizi geçiren hastaların büyük bir bölümü kriz öncesi önemli bir şikayet tanımlamaz. Ayrıca kronik hastalıklar da uç organ hasarı gelişmeden önce klinik bulgu vermeyebiliyor. Dolayısıyla özellikle risk grubunda olan kişilerin yıllık kontrolleri oldukça önemlidir. Postmenapozal kadınlar, 40 yaş üstü erkek hastalar, sigara kullanan kişiler ve diyabetik olan hastalarda bu kontroller çok daha fazla önem arz eder.
Özetle; düzenli hekim kontrolleri, beslenme alışkanlıklarının değiştirilmesi, düzenli egzersiz, kronik hastalıkların tanı ve tedavisinin erken dönemde sağlanması ile kalp hastalıklarından korunmak mümkündür.
Doç. Dr. Mutlu Güngör
Bayındır Söğütözü Hastanesi Kardiyoloji Uzmanı